Kayıtlar

2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bir Bebeğin Dünyaya Gelişi ve İnsanoğlunun Masumiyeti Üzerine

Resim
12 Eylül 2014, Kuzey’in doğduğu gün. Kuzey, ablamın ilk çocuğu, benim de ilk yeğenim. O gün yarım gün işe gelmem gerekiyordu, öğlen hastaneye nasıl koştuğumu unutamıyorum. Dakikaları saydım Kuzey’e kavuşabilmek için. Çok güzel bir histi. Daha tanımadan sevebilmek böyle bir şey dedim. Hoş, tanıyacağın bir kişiliği de yok henüz, sadece ablanın karnında gelişen bir varlık olduğu ve bu sana bir mucize gibi geldiği için o durumda oluyorsun. Ne kadar masum olduğunu düşünedururken ister istemez aklıma geliyor, dünyadaki kötü insanların hepsi bir zamanlar bebekti. Kötü kavramının derinlerine inmektense evrensel kötü olarak örnek verebileceğimiz Hitler’i ele alalım. Doğduğunda tabularasa formatındaki zihni boş bir levha gibiydi. Hiçbir şeye nefreti (ya da sevgisi) yoktu. Büyüdükçe geliştirdi tüm bakış açısını. Bu bakımdan düşününce aslında bebek, doğası gereği, yani dış dünya hakkında hiçbir önyargı geliştirebilecek durumda olmadığından ve kimseye bir kötülük yapamadığından...

Düğün ve Gösterişli Tüketim Kavramı Üzerine

Resim
Zamanında Fransa'da burjuvalar (erkekler de) yüzlerine bembeyaz pudra sürer, dışarda şemsiye ile gezerlermiş. Çünkü o dönemde bronz ten, insanin tarlada/ sokakta çalıştığına işaret eden - işçi  sınıfıyla bağdaştırılan bir özellikmiş.   Şimdinin burjuvaları ise bronz teni tercih ediyor. (Hal böyle olunca orta sınıftan birçok insan da yaz kış solaryumların kapısını aşındırıyor.) Ten rengi bile sosyal statü göstergesi olabiliyor.  commons.wikimedia.org Bunları düşünedururken aslında 21. yy'ın, belki de sanayi devriminden sonrasının en büyük dini kapitalizm oldu diye geçirdim aklımdan. Birçok sektörü besleyen bir varoluş biçimi yarattığı ve bu varoluşu dört-koldan pazarlayarak insanları tektipleşmeye özendirdiği için bunu söylüyorum.  Biz beyaz yakalı çalışanlar burjuva ile işçi sınıfı arasında bir yerdeyiz. Kazandığımız parayla sürdüreceğimiz yasam standardı da buna göre olacak. Çocuklarımızı özel okulda okutabilecek (malum devlet okulları zaman g...

Ofis Dışı'nın Hikayesi

Resim
Kule filozofu olmak zor. Nietszche'nin Zerdüşt'ünün dediği gibi, artık sevemediğin yerin önünden geçip gideceksin. Hem ah edip sızlanıp hem de orda kalmaya devam ediyorsan, ben de Zerdüşt'e katılıyorum, zavallısın.  O yüzden ben de bu blog'u açtım. Hem şikayet edip hem neden hala 9-6 çalışıyorum diye düşünürken şu sonuca vardım; ofis dışı hayatımda yaptıklarımı, günlerime güzellik katan ayrıntıları, çevremde olan bitene dair gözlem ve analizlerimi; kısacası hayatın devinimini hep taze tutarak aslında ömrümü kulede geçiriyormuşum psikolojisinden* çıkabilir ve yaşadığım hayatın farkına daha çok varabilirim. Peki neden ofis hayatından şikayet ediyorum? Çünkü hayatımın ofis dışı halini çok seviyorum. Ama bu hali yaşamak için çok az vaktim kaldığını hissediyorum. Uyumayı çok seviyorum, ama çok yorgun da olsam, uykumu hiiiiç alamamış da olsam her sabah neden aynı alarmla uyanmak zorunda kaldığımı sorguluyorum. İş yapmanın veya değer katmanın belli bir zama...