Kara Delik ve Resim Sergisi

Sanatçı dediğimiz insan, sahip olduğu yeteneği ve zekasını ve birikimlerini ve gözlemlerini ve vermek istediği mesajları harmanlayarak ortaya bir eser çıkaran, bir yaratıcı süreci uçtan uca var eden kişidir. Sanat dediğimiz ise, insanlık tarihi kadar eskiye dayanan bir olgu. Ben ne zaman sanatla ve sanatçıyla bir arada olsam içim bir umutla dolar. Dünyaya daha bir umutla bakarım. İşte yine icimin umutla dolduğu bir günden, kendi sergisini birlikte gezmek üzere İş Sanat'ta konuk ettiğimiz Gürol Sözen'i dinlerken aklımdan geçenleri kendimle yeniden ve sizinle ilk kez paylaşmak istediğim için bu yazıyı yazıyorum.

Biliyorsunuz geçtiğimiz gün ilk defa bir kara deliğin fotoğrafının çekildiği tarihi bir gündü. Bu konuda söylemek istediğim 3 şey var. Birincisi, fotoğrafın oluşmasını sağlayan algoritmayı yazan kız Katie Bouman. 2017 yılında yaptığı TedX konuşmasında bundan bahsetmiş. 2019 yılında başarmış olarak görüyoruz. Ve nasıl mutlu. İşte bu kız belli ki bu işlerle uğraşırken zaman mefhumunu kaybediyor. Yani matematik zekasını ispatlamış olan bu arkadaşımız, bu zekasını doyasıya kullanabileceği bir yerde, ve yaptığı işten de aşırı memnun (göründü bana). Ben de kendi adıma tasarım ile uğraşırken zaman mefhumunu kaybediyorum. Hadi kendi sayısal zekamı da yabana atmayım, lisede logaritma soruları çözerken de kaybederdim. Bir de yüksek lisans yaparken Kitle İletişimi ve Medya, Pazar Araştırmaları, Görsel Kültür derslerinin makalelerini okurken. Öyleyse ben neden tasarım işinde değilim? Ya da neden akademide değilim? Bu soruları beynimde belirsiz periyotlarda daima tekrarlanmak ve farklı dönemlerde farklı cevaplara gebe olmak üzere bir yana bırakıyorum. İkincisi bu kız belli ki boş konuşmuyor. Bu kızı dinlerken ezberleyip çıkmış bir insan algısı hissetmiyorum. Beni etkilemeye çalıştığını hissetmiyorum. Sadece bir şeyler anlatmaya çalışıyor ve bunlar onu gerçekten heyecanlandıran şeyler. Bu nedenle o anlatmaya doyamazken ben de dinlemeye doyamıyorum. Üçüncüsü bu kara delik ile ilgili basın toplantısını vlogger Barış Özcan'ın kanalından dinlerken dikkatimi çeken bir cümle oldu. Stephen Hawking demiş ki kendinizi bir karadeliğe hapsolmuş gibi hissettiğinizde, vazgeçmeyin, geldiğiniz yere olmasa da paralel bir evrene bir çıkış olabilir. (Benim çok etkilendiğim ve üzerine düşündüğüm bu cümleyi kendisiyle de paylaştığım bir arkadaşım, son derece rahat bir şekilde "yani Allah bir kapıyı kapatırken diğer kapıyı açar demiş" diyerek son noktayı koydu.) İşte bazen insan kendini kapana kısılmış hissettiğinde bence bu olasılığı her zaman hatırlamalı.

news.harvard.edu

Kara delik mevzusu ile resim sergisi nasıl bağlanır derseniz; Gürol Sözen konuşmasını sık sık anlamlı deyişler ile süsledi, ben de bunları unutmamak için not ettim. Bir tanesi şuydu; aydınlığın gücü varsa karanlık kaçar. Kara delikler karşısında mesela aydınlığın gücü yok diye düşündüm. Işığı bile soğuran bir kuyu gibi. Işık ona üstün gelemiyor. Ama onun dışında dünyamızda bildiğimiz tüm karanlıklara üstün geliyor. Sanat da insanın zihnini aydınlatan bir ışık. Ondan değil mi ki faşizmlerde sanat eserleri toplatılıyor. Barındıranlar hapse atılıyor. Tiyatrolar, kitaplar yasaklanıyor. Düşününce bile içim karardı. Neyse.

Sanat içimi umutla dolduruyor diyorum ama şu da var ki ben sanat konusunda biraz muhafazakarım örneğin kendine sanatçı diye çıkan herkes beni etkilemiyor. Böyle nasıl desem, eline kalem alan veya fırça alan herkes bir şeyler ortaya çıkarabilir, çıkarsın da zaten, ama sanatçı olmak için bence işin içinde emek olmalı, yetenek olmalı, özgünlük olmalı. Mesaj olup olmaması sanatçıya kalmış. Ki ben her eserin mesaj kaygısıyla üretilmesi gerektiği görüşünde değilim. Sanat zaten öznel bir şeydir, benim beğendiğim sanatçı size çok bir şey ifade etmeyebilir ya da tam tersi. Ama işin güzelliği de buradaki çeşitlilik ve özgürlüktedir zaten. Gürol Sözen'in bir lafı da şuydu; mükemmellik yoktur, zor olan ustalıktır. Evet bu ne kadar naif bir ifade. 60 yılını sanata vermiş bir kişi. Usta olmak için uzun yıllar emek vermiş. Sonra düşündüm, usta çırak yöntemiyle bir şeyleri öğrenmek ne kadar güzelmiş. Bu sadece zanaat anlamında değil, sanatta da ustalarla çalışma şansına sahip olup yıllar içinde kendiniz ustalığınızı geliştirebilirsiniz. Kendimi bir atölyede hayal ettim. Ne güzel hayal. Sonra işte Leonardo Da Vinci geldi aklıma, Rembrant geldi. Keza Gürol Sözen de bu iki isme hayranmış. Hayran olmamak elde mi.


Her sanatçı için araştırma, çizgi ve renk çok önemli dedi Gürol Sözen. Renklerden bahsetti. Mısır'ın mavi rengi çok kullandığından, mor rengin bir çeşit deniz salyangozundan ve çok az miktarda salgılanan bir renk olduğundan bu nedenle imparatorluklarda mor rengin sadece soylular tarafından kullanılabildiğinden, Roma'de Neron'un bir davette mor renk giymiş bir kadını soydurup dışarı attırdığından, Kleopatra'nın yelkenlerinin mor, Büyük İskender'in atının eyeri ve çadırının kumaşının mor olduğundan bahsetti. Sonra balkonunu ziyaret eden ve bıraktığı ekmekleri yiyen kumruların boynundaki tüyler gibi kızıl kahve bir renk olan Rembrant kahverengisinden bahsetti ressam, çıkarması çok zor bir renkmiş. O kuşlara bakınca o tüylerinin rengi ne kadar güzelmiş. O anda sanatçı gibi düşündüğümü hissedip mutlu oldum. Çünkü ben de daha birkaç gün önce instagram'da "meğer en sevdiğim elbisem sinek kuşu deseniymiş. bana doğa en çok kimin işini kolaylaştırıyor deseler tasarımcıların derim. Sadece etrafa bakmak bile, renk tonlarını nasıl kullanacağına ilişkin mükemmel bir rehber" diye paylaşım yapmıştım. Bir de kargalara kızdığını söyledi Gürol Sözen, çünkü fiziken güçlü olduğu için diğer kuşlara yedirmiyor dedi. Ama sonra onun da kuru ekmeği suya batırıp yediğini görünce nasıl sevmezsin diye onu da sevdiğini söyledi. İşte sanatçı bence doğayı ve hayvanları seven, ayrıca ezilenlerin de yanında olandır.

4 bin yıl önceki bir Hitit şiirinde geçen "annem lapis lazuli taşı gibidir" ifadesine değindi ressam. Binlerce yıl önce de insanlar duygularını ifade edip şiirler yazıyormuş. Değerli taşlarla, madenlerle takılar yapıyormuş. Ayaklarında altın halhal olan putlar varmış. Komagene hükümdarı, Nemrut dağındaki heykelleri yapan sanatçılara, kendisi öldükten sonra da, torunlarına bile hayatları boyunca yetecek kadar çok para verilmesini emretmiş. Sanat o zaman da varmış ve o zamanların sanat serleri bugüne kadar gelmeyi bilmiş.

Bir ara insan yaşadığı kente benzer dedi. Yakında bir ege kentine yerleşecek olan ablamı düşündüm. Soluk bir gri elbiseden canlı bir mavi elbiseye geçiş oldu zihnimde, İstanbul'dan Ege'ye geçişi düşününce. Yaşadığımız kentin yorucu, kalabalık, yutan, kimliklerin olmadığı, komşuluğun kalmadığı (bizim var ama istisna) çocukların sokaklarda oynamadığı havasını soluyunca, kimliksiz, çocuğunu sokakta oynatmayan, komşusunu tanımayan insanlar oluyoruz.

Yalınlık güzeldir dedi. Kanuni Sultan Süleyman'ın siyah sade kıyafetini örnek verdi, sadece kuşağının iki ucunda birer kalp varmış. Bu nedenle de mesela kendi eserlerinde altın varak kullansa da bunu altın varaklı çerçeve şeklinde değil, resmin içinde bir öğe olarak kullanmayı tercih edermiş.

Atatürk'ü çizmenin çok zor olduğundan bahsetti. Yüzündeki ifadeyi vermenin zorluğuna değindi. Kuvayi Milliye dönemini anlattığı eserlerinin birinde bir Gazi Mustafa Kemal Paşa varmış ki sonradan fark ettim ve tek kelimeyle bayıldım. Sanki bir rüyadayım ve Atamı görmüşüm gibi hissettim.

Atatürk'ü görebildiniz mi?

Daha bunlardan başka birçok şeye değindi. Sanata dair, hayata dair. Mesela kendisi de öğrenciyken kopya çekermiş, şimdi de öğrencilerinin kopya çekmelerine müsaade ediyormuş, kitabı açıp baksınlar ne olacak en azından bir şey öğrenmiş olurlar diyor :) Konuşmayı öyle seviyor ki pehlivan tefrikası gibi bir türlü bitiremiyorum dedi. Ama 1 saatlik söyleşimiz maalesef bitti. Söyleşinin sonunda bir hatıra fotoğrafı çektirdik. Ayrıca bize de resim yapmamızı söyledi. Ben kendi çizdiğim bir kara kalem çalışmayı gösterdiğimde "bunu siz mi yaptınız? ben bir ressamın eskizini gösteriyorsunuz sandım" dediğinde ise o an dünyanın en mutlu insanıydım sanırım :)))

işte o çizimim :)

Sanat ve sanatçıyla dolu nice güzel günlere efendim.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İş Hayatında İnsan Üslupları

Evde Tavşan Beslemek

Bir Bebeğin Dünyaya Gelişi ve İnsanoğlunun Masumiyeti Üzerine